top of page
nursenbilginka

Biraz Kül Biraz Duman

Güncelleme tarihi: 7 Eki 2021

(Kanada Günlükleri 4)


“Eğer bize dünya üzerinde ölümsüzlük sunsalardı, kim böylesi kederli bir var oluşu kabul ederdi?”

Jean- Jacques Rousseau





Dağ ve şehir manzaralı 106 dönümlük bir yeşil alan düşünün…1886 dan buyana Vancouver şehrinin tek mezarlığı. Kilometrelerce uzunluktaki yollarında günü karşılayan koşucu ve yürüyüşçülerin onlarcasıyla karşılaşmak mümkün.


Torunum Julian Nizam, Star Wars legolarıyla hayal dünyasını kurarken, babasının telefonundan Star Wars filminin soundtrack’ini dinliyor. Oldukça ilham verici! Buraya gelirken yanımda getirdiğim Simone De Beauvoir’un Bütün İnsanlar Ölümlüdür kitabını okumak için bundan güzel bir yer olamaz diyorum… Şuradaki anaç ağacın gölgesi nasıl davetkâr…Tam karşımda başlarından kar ve bulutların hiç eksik olmadığı muhteşem dağ silsilesi, eteğinde boylu boyunca uzanan kent ve onlara başka bir dünyanın kıyısından bakan bu tepe, bu ağaç, bu bank…150 bin gömülü mezarın yanında, 92 bin mezar yeri olduğu söyleniyor yetkililerce. 1886 dan bu yana yaşamını kaybedenlerin büyük çoğunluğu biraz kül biraz duman olmayı yeğlerken, burada bulunanlar ya kendilerinin ya yakınlarının seçimiyle bir mezar taşında anıtlaştırmışlar varlıklarını. Bu mezar taşlarının bazıları toprakla aynı seviyede küçük bir plaket iken, bazıları insan boyunda heykeller olabiliyor.

İkinci bölümün orta yerinde bir krematoryum var. Dış duvarlarında üzerinde fotoğraflar ve isimler olan binlerce çekmece, kulplarına iliştirilmiş güller, karanfiller…


Yazının giriş bölümününde yer alan Jean- Jacques Rousseau’nun

düşündürücü sorusunu “ben, ben, ben” diye yanıtlayacak çok insan tanıyorum. Beauvoir’ın romanındaki Kont Fosca da bunlardan biridir başlangıçta. İstediğini alır. O sıralarda İtalyan şehir devletlerinden Carmona’ya hükmetmektedir. 13. yüzyıldan 19. yüzyıla uzanan yaşamında Avrupa siyasi tarihinin sadece tanığı değil, önemli aktörlerinden biri konumundadır. Carmona’nın ve halkının iyiliği için savaşmaktan kan dökmekten çekinmeyen, tüm İtalya’ya hakim olmayı düşleyen genç Fosca’nın zorlu bir kuşatma sırasında büyük bir coşkuyla kucakladığı ölümsüzlük, giderek laneti olacaktır.

Oğlu Antoine, arkadaşı Beatrice ve o zamanlar iki yüz yaşında olan Fosca arasında geçenleri anlatan kısa bölüme işaret koyuyorum. Sevgili karısı çocukları çoktan ölmüş, barışlar savaşları, entrikalar kışkırtmaları izlemiş , zamanla her şey birbirini tekrar eder olmuştur.

Hayatına bir anlam getirmesi umuduyla dünyaya getirdiği oğlu Antoine’ın en iyi koşullarda doğup büyümesi için Fosca’nın seçtiği zaman dilimi, Carmona’nın güçlü, zengin ve komşularıyla barış içinde olduğu zamandır. Sarayı sanatçı ve bilginlerle doldurur. On altı yaşında neredeyse ustaları kadar bilge, şair, bestekar iken evcilleştirilmemiş atları kırlarda dolu dizgin koşturmakta, en sarp kayaların üzerinden göle dalmakta, savaş oyunlarında da o kadar ustadır. Carmona’nın en güzel ve yetenekli çocukları ona arkadaş olsun diye etrafına toplanır. Beatrice bunlardan biridir. Çok esmer teni, kocaman kapkara gözleri, ışıltılı gülümseyişi ile daha küçücük bir kız iken, bir köy kadını olan annesinin yanında Fosca’nın dikkatini çekmiştir. Antoine’ın en gözde arkadaşıdır, onunla bir oğlan çocuğu gibi oynar. Sadece yasak şeylerden zevk alan, çok yükseklere tırmanmayı, çok derin göllerde yüzmeyi seven, kocaman kalın kitapları bitirmek için geceler boyu uyumayan bir vahşidir o.

Zaman ilerledikçe Beatrice Antoine’a, Fosca Beatrice’ e aşık olur. Antoine ise kimseye aşık değildir. Tek düşündüğü ülke yönetiminde rol almak, karar verici olmaktır. Aksii halde mutsuz olacağını gören Fosca, ona bu yetkiyi verir. Antoine aldığı ilk kararla bir liman şehri olan Rivelles’e saldırarak yıllar süren barışı bitirir. Büyük bir zafer kazanır. Yüzünde başarmış olmanın mutluluğu, karnında ölümüne neden olacak olan kocaman bir kılıç yarası vardır.

Günler geçer ve Fosca Beatrice’e sorar:

“Neyim eksik? Antoine’da sevdiğiniz şeyi bende bulmuyor musunuz? “

Beatrice açıklar:

“ Antoine bir göle daldığında, en önde bir akına çıktığında ona hayran kalıyordum çünkü yaşamını riske atıyordu; ama siz, sizin cesaretiniz ne? Onun cömertliğini seviyordum: Siz servetinizden, vaktinizden, çabalarınızdan hesapsızca veriyorsunuz, ama yaşayacak daha milyonlarca yaşamınız var, dolayısıyla feda ettiğiniz şey daima bir hiç. “

Ve devam eder:

“ Şarkı söyleyen şu kadını dinleyin. Eğer ölmeyecek olsaydı şarkısı bu kadar dokunaklı olur muydu?”


Gökyüzü bulutlanmaya rüzgar sertleşmeye başladı. Kitaba ara veriyorum. Köpeklerini gezdiren bir kadın geçiyor önümden, selamlaşıyoruz. Kalkıp yürümeye başlamadan önce bir selam da alt kattakilere gönderiyorum.



94 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Herkes Biliyor

Comments


bottom of page